mikrodalga fırında ısıtıyorum ben. hem cezve kirlenmiyor, hem taşmıyor, hem daha geç soğuyor.

mikrodalga + 1.
ama bardağı tam doldurmamak lazım yoksa taşabiliyor. bir de bardağın içine metal kaşık koyarsan köpürebiliyor.

edit: cezvede değil, bardakta koyun. mikrodalgaya metal konmaz.

mikrodalga içine metal koyulmaz, çevresi sütle kaplı olmasa aleti yakardın.

Biberonda sütü mikrodalgada ısıtıyoruz. Çok temiz ve zahmetsiz. Enerji israfı oluyor mu onu bilemiyorum.

@eksi sozluk e bir daha geldim" mikrodalgada ısıtınca benim sütler sanki daha çabuk soğuyor sanki :/

ben cezvede süt ısıtırken bi taraftan da kettle'da su kaynatıyorum. sütü bardağa döktükten sonra cezveye de kaynar su döküyorum dibini hemen temizliyor. hatta elim değmişken kaynar suyu döktükten sonra deterjanla temizleyip yıkıyorum şipşak.

nedense mikrodalga'da yapılan hiçbirşeyi sevmiyorum, o yüzden de uzun süredir kullanmıyorum.

yemişim mikrodalganızı.

sütü cezvenin içine koymadan cezveyi sudan geçir. sonra sütü koy. dibi tutmaz.

Teşekkür ederim. Mikrodalga da sütü pek sevmiyorum. Zaten mikrodalgam yok. :))

Su önerisini uygulayacağım ama pek işe yaramıyor sanki. Teflon cezveyi ilk defa duydum onu deneyeyim.

kırtasiye. kesinlikle türkiye'nin birçok ülkeye fark atacağı bir sektör. hem ucuz, 10 bin dolara bir tır mal almak mümkün.

hocam ülkenin 20 yıl geride olup olmaması değil, ticaret fırsatına sahip olduğunuz yerin gelir seviyesi ve genel alışkanlıkları bu konuda önemli.

söyleyin belki fikir veren çıkar. merak etmeyin, duyuruda böyle bir fırsat gördüm, kalkıp 20 yıl gerideki bir ülkeye evimi taşıyayım diyen çıkmaz.

Şeriatla yönetiliyorsa kozmetik.

Kirtasiye cinden geliyor maalesef her yerde cok ucuza.
bir cok zenginler var bir de orta sinif. Ama soyle bir durum var cok para kazanmasalar bile kadinlar ozellikle kendileri icin alisveris yapiyolar ve asiri kokoslar.
ben kadin ic camasiri ve corap gibi dusunmustum kisin atki bere yazin mayo bikini ile desteklenebilir ne dersiniz ??

Adam eski sovyet blok ülkesinde beyler.

Oyuncak

tesettür modasına damga vurcak bişi bulmak lazım. ben çok düşünüyorum bişi bulursam yapıp instagramda satıcam. nincaya da katılıyorum kozmetik gibi bişi ama ne.

türkiyede 10 sene önce açılmış ve zamanla tutmuş olan herhangi bir internet servisi. sahibinden.com falan gibi misalen

Oyuncak da cinden maalesef.

Tesetturu sallamiyolar burada kapanmiyolar pek.ama fikir guzel.

Internet o kadar yavas ki burda inanamazsiniz.bir de halk arasinda kullanim sifira yakin. Ama ilerleyen gunler icin mantikli.

Yine de saolun panpalar...

ben soruyu yanlış okumuşum, ticaret türkiyede yapılcak sanmışım pardons.

Mercedes serileri

Roverlar uyar sanirim istediklerinize. 45 ozellikle.

rover 75 muazzam araba ama iyisinin fiyatları 30 bin tl civarı. onun haricinde arkadaşın dediği rover 45 var. ondan başka hyundai sonata var, opel omega, nissan maxima ve primera da hakeza öyle bence. citroen xm var baya bi eski.

rover+1

skodalar da uyabilir superb hariç. içini full alırsanız içine göre dışı tırt kalıyor. superb ama dıştan da iyi duruyor.

ford scorpio da uygun sayılabilir sanırım.

upload.wikimedia.org
avto.naidetsya.ru

90 model bu. arka koltuklar elektrikli yatma özelliğine sahipti. :)

hacı eski model lüks araba alırsan arıza çıkarırsa batarsın. hele rover dehşettir.
orta klasmanda tipi hoşuna giden bir araba seç. audi a4 eski kasaya bi bak derim.
www.google.com.tr

ford scorpio +1

aynı zamanda volvo 850, ford galaxy ve reno safrane. bunlar da eski kasalarda çok fiyakalı değil, ama içi özellik dolu arabalar.

90ların sonu-2000lerin başında üretilen d sınıfı japon otomobilleri.
maxima, accord, 626, camry gibi.

doktor niye koşturacak la, büyük ihtimal rapor yazacaktır sgk ya o kadar.
doktor çözer bu sorunu, devletten tanıdığı varsa oranın acilinden giriş yapıp polikliniğe sevk oradan MR olabilir. Aklıma bu geldi.

sgk'ya dert anlatamazsınız. sgk dert anlamaz, kural koyar ve uygular. sizin sağlığınızı falan da düşünmez. çektiremediğiniz veya üç ay sonra çektirdiğiniz mr sgk'nın zerre umrunda olmaz.

zaten onlara para ödeyip verdikleri boktan hizmeti almak zorundasınız. bunu bildikleri için tek dertleri öğle yemeğinde ne çıkacağı ve makam arabalarının ne zaman yenileneceğidir.

eksi sozluk e bir daha geldim+1

ülkenin bütün doktorları bir araya gelip bu adama mr çekilmesi gerekir dese bile mevzuat izin vermiyorsa ödemezler. sgk sadece ilacın/tetkikin maliyetine bakıyor ve işine geleni karşılıyor, insan kavramından haberleri yok. dünyada 60-70'lerde bir çok hastalıkta uygulanan koruyucu tedaviye sgk 3-5 yıl öncesine kadar "gereksiz maliyet" diye izin vermiyordu. hırsız bakanlardan erdoğan bayraktar o kızın eline 3 kuruş para sıkıştırıp tepki toplamasaydı bugün hala kanser ilaçarının çoğunu karşılamıyor olurdu sgk nasılsa ölüyorlar diye..

konu hakkında bilgi sahibi değilim hocam ama başka bir iş bulup öyle istifa etmeye çalışıyorsunuzdur umarım.

istifayı kabul etmemek diye birşey var. sonuçta siz istifa etmek istediğinizi arz ediyorsunuz.


istifa etmek isteğinde iseniz, iş sözleşmenizin tek taraflı feshini noterden ihtar etmeniz gerekir.

ülke, şehir, bölge, inşa edilecek şey belirtirseniz olabilir de olmayabilir de.

istanbul özellikle anadolu yakası için yardımcı olabilirim.

kocaeli'de toplu konut inşa edilecek

pek hayırlı bi şey gelmeyecek gibi duruyor ama bi sor bakalım neye lazım :)

ne rusya'nın ne de çin'in ideal demokrasi örnekleri olduğunu düşünmüyorum. ve evet ülkelerin gelişmişliği gösteren tek şey ekonomik veriler değildir.

bakarsın insan hakları açısından siciline, vatandaşlarına verdiği sosyal haklara bakarsın, işçilerin haklarının ne kadar teminat altında olduğuna, azınlıkların haklarına ne kadar saygı duyulduğuna, ne kadar gazetecinin cezaevinde olduğuna, yine cezaevlerinde ne kadar siyasi hükümlü olduğuna, asgari ücrete, toplumun kaçta kaçının yoksulluk ve açlık sınırı altında yaşadığına,gelirinin yüzde kaçını eğitime ya da sosyal projelere, yüzde kaçının örtülü ödeneklere,savaşa sanayiine ya da diyanete ayrıldığına bakarsın.

öyle bir şey söylemişsin çin'in doğu türkistan'da yaptığı türkiye'nin kendi içindeki antidemokratik uygulamalarını meşrulaştırıyor sanki.

@dahili meddah, ben öyle düşünmüyorum zaten. söylediğim tipteki insanların kendi içlerindeki tutarsızlığı göstermeye çalıştım. elbette para ve güç tek kıstas değildir. kimliğimi, düşüncemi, yaşam tarzımı vs. banknot perdesinde saklamak insani değildir.

saçma bir yazı olmuş. çin'i severim o ayrı. 80 ile 80 i karşılaştır o zaman.

Edit: Özetini şimdi gördüm. Rusya'nın Çin'in parası gücü, militarizmi bizdekinden farklı ama. Adamların ürettiği açık. Biz daha kıçı kırık bir otomobil üretemedik. Adamlar uzaya füze gönderip duruyor. Bizdeki para tü kaka çünkü sıcak para, özelleştirme paraları, temeli olmayan bir para. Özelleştirme demiyorum, özelleştir ama mantıklı harca. Geri dönüşü olacak şeylere harca. Gidip yol, bina yaparsan ne anladım o işten. Adamların ise üretim gelirleri. Üretimini yaptığını sandığınız şeyler de zaten başkalarının ürettikleri. Mesela Marmaray büyük bir teknoloji mi? Biz mi yaptık? Yoo. Ak Saray'ın parasına balkanlardan ya da yunanistan'dan sağlam bir şirket alırdık. Banka olur, komünikasyon olur.

rusyadan artık hiç hazetmiyorum. bir sürü insana hayatını zindan, mekanlarını toprağın altı eylediği için.

ben demokrasiye inanmıyorum. çoğunluğun istekleri bence büyük ölçüde anlamsız ve uzun vadede hatalı olduğu fark edilen istekler.

çin ve rusya demokratik ülkeler değil, sadece diktatörlerini iyi seçiyor ve bürokrasilerini iyi çalıştırıyorlar. kimseye pek eyvallahları yok, istediklerini üretebilecek özgüvene sahipler, üretmediklerinde pek fazla gözleri yok.

biz daha bir arabayı üretip üretmemeyi düşünürken, rusya araba üretiminde 100 yıla yakın tecrübe sahibi olmuş. admların uçak imalatları, uzay programları, tarım teknikleri bile kendilerine has. hatta ruslar hala kendi koordinat sistemlerini kullanıyor. devirdikleri düzenin liderinin heykelleri hala yerinde, saygıda kusur pek fazla yok.

biz daha obüs ürettik diye sevinirken, adamlar denizaltı+füze+savaş uçağı üçlüsünde 50 yıla yaklaşıyorlar.

sadece savaş teknolojilerinde değil, türkiye daha yandex gibi bir şirket dahi çıkaramadı.

biz odtü'nün ellinci yılını kutlarken, adamlar moskova devlet bilimler akademisi'nin 250.yılını kutluyorlardı.

istersen balesinden operasına, sinemasından bilmemnesine kadar kendi başına bir ekol ruslar, bizim gibi devşirmelerden kaptıkları ile iş yürütmeye çalışmıyorlar.

son olarak da ülkeler ve yaptıkları patent başvurularına bir bakın isterdeniz, kim nerede.

özet: demokrasi gelişmişlik demek değil.

yurt dışında hukuk bölümünü tembellikten bırakıp ankara'ya bok gibi üniversiteye işletme okumaya gelmek.

eğitim dışında bir şey olsun dersen de keşke lisede falan kızlarla daha cok takılsaydım biraz deneyim edinseydim, benim hoslanmadıgım ama benden hoslanan kızlarla az buz bir şeyler yasasaymısım mükemmeliyetçi olacağıma. gerçek bir 40 year old virgin olma yolunda ilerliyorum.

3 defa öss' den başarısız olunca babam; - artık zorlama şansını olmuyo, yapamıyorsun.
bana kalırsa ya fransaya ya da kanadaya git (yakın akrabalar var). askerlik zamanında geldi zaten askerlikte yapmazsın vatandaşlık alırsın falan dedi.
ben dedim ki yok. gitmek istemiyorum yurt dışına. en keskin karar buydu. babamla bayağı çekiştik o zaman. kanada la boru mu?

Of çok var.

Liseyi Almanya'da okuyacaktım, okul bile hazırdı. İnat edip gitmedim. Çok iyi oldu.

Üniversitede Amerika ya da Avustralya'ya gidiyordum, o zamanki gönül işleri derken gitmedim. iyi bok oldu.

Var öyle bikaç tane daha.

Psikolojik olaraksa sonsuz merhametli bir insan olmaktan çıkıp dişe diş, göze göz uygulamasına geçtiğim zamanlar olabilir.

Sevgili derdine kalktım geldim yeditepeye. Aslına bakarsan kendim için geldim ama bir sene kendim için bi gram yol alamadım kendi başıma doktora gitmekten başka. Oysaki ailem git Norveç e deli gibi para ediyor mesleğin dediği halde babayla boğaz boğaza geldik.. Oysaki bu 2013yilindaki dönümü etkileyen bu başka dönümum ise 2009 da bu bölümü kazanmış olmam. Halbuki bu bölümü ailemin yanında okumak tercihım yerine aynı anda kazanmis oldugum radyo sinema tv yi başka şehirde okuyup o zamanlar ev gecindirme, kendi başımın çaresine bakabilme yetisine sahip olabilirdim. Ve okul bitince de özgüven sahibi bi insan olabilirdim. Hayat bir kelebek etkisi aslında.

çok var ama sanırım eğitim fakültesine girmek hayatımın en saçma ve anlamsız kararıydı.

Geneli eğitimle alakalıymış :)
Günde 2 paketten fazla sigara içerken karar verdikten sonra uygulama kısmına geçip bir gecede bıraktım, 7 sene oldu, hayatımda olumlu değişklikleri oldu. 4 sene önce çalıştığım yerden ayrıldım, bir sene sonra daha iyi maddi koşullarla geri çağırdılar. Ayrılma kararını almak da zordu, ayrıldıktan sonraki bir sene çalıştığım yer de zordu.

istanbul'a gelmek kesinlikle. ailem istemedi, korktu, bastım geldim. yıllardır da burdayım, deli cesaretiyle gelmişim meğer; ama iyi ki gelmişim. çok şey öğrendim, çok şey gördüm.

17 yaşındayken yurtdışına gidişim olabilir. Dünya görüşüm değişti. O zamandan beri bir ayağımı orda bıraktım. Yani sürekli gidip geliyorum artık. Türkten çok yabancı arkadaşım var.

1-work and travel: özgüven
2-erasmus: çok bi şeye yaramadı aslında içip sçmak dışında ama çok samimi dostlarım oldu
3-bisiklete bulaşmak: şişko bir obezken normal insan boyutlarına ulaştım.
4-okul bittikten sonra antalya'da transferman olarak çalışmam: hayatın toz pembe olmadığını anlamamı sağladı.

bunlar dışında fransızkalanadam'a katılıyorum. benim de en büyük pişmanlığım budur ve bi on yıl sonra geriye baktığımda bu günler için de öyle olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Ailemin yanına dönmek oldu, şimdi yeniden ayrılacağım ama olmuyor, olamıyor.

kaliteli bir bisiklet aldığım "o" gün philae'yi kuyrukluya bırakmış rosetta gib bambaşka bi istikamete savruldum.

üniversitede okuduğum bölümle ilgili çalışmaya başlamışken ve çok iyi bir kariyer yolunda giderken istifa edip hiiç alakam olmayan bir işte sıfırdan başlamak. iş deyip geçmemek lazım; çevremi, hayata bakış açımı, her şeyi komple değiştirdi.

yazılımcı olmaya karar vermem, liseyi bırakmam,

evlendim

1- çocuk sahibi olmak (en süperi bu)
2- odtü fizik bölümü'ne tek tercihle girmek (paha biçilemez)
3- eleman çalıştırmalı ofisli şirketten tek başına çalışmalı ev merkezli şirkete geçiş (kızgın kumlar ve serin sular halt etmiş)
4- yurtdışından kabul alıp türkiye'de kalmak (iyi başladım ama bu bombok oldu galiba)

evde oturup, çeviriden para kazanan biri ya da özel bir okulda ingilizce öğretmeni olabilirdim. ancak comfort zone dedikleri şeyler bunlar benim için. hepsini bir kenara bırakıp kurumsal ilişkiler ve pazarlama alanına girdim. çeviriyi bırakmak özellikle çok zor oldu.

3 sene birlikte olduğum bir sevgilim vardı, artık işler ciddiye biniyordu. seviyordum da adamı ama baktım hiç mutlu olmayız evlensek. yani o mutlu olur da ben insanları mutlu etmeye çabalayan insan olarak, istediğim hayatı yaşayamam. ayrıldım. şu an başka bir şehirde ortalama bir evli kadın olabilirdim. - bu fikir şu an bile tüylerimi diken diken ediyor.

Risk almaya hic meyilli olmayan biri olarak calistigim isten cikip (bu arada sabit giderlerim devam ediyor) 2 ortakla birlikte kendi isimi yapmaya tesebbus etmek.
Ama exit yapacagim gibi gozukuyor:) Yani keskin donusten cok kis bir sure sonra tekrar eskisine keskin donus yapacagim bir donemdeyim, ama keyfim yerinde:)

iş hayatına daha yeni başlamışken özel sektörde çalışmaktan toptan vazgeçmek gibi kesin bir karar vermek. işten çıkmak. değişim sürüyor bakalım nolcak...

Politik ve hayat görüşü anlamında oldu.

Alevi ailedendim. Lisede namaz kılmaya oruç tutmaya başladım. Dualar filan okuyordum yatmadan ve kalkınca.

Lisede milliyetçiydim, Türk milliyetçisi ve Atatürkçü aynı zamanda. Laik Chpliydim işte klasik.

Üniversite hazırlıkta ateistliğe kaydım. Tanrıyla alay etmeler filan, küfürler vs.

Sonraki yıl sosyalist ve komünistlerle takılmaya başladım ve o ideolojiye yaklaştım. Liderlerim vardı, her şeyiyle savunmasam da yine de önderlerdi.

Sonraki sene et yemeyi bıraktım kurban bayramında. Bir süre sonra da agnostiklğe kaydım.

1.5 sene önce de vegan oldum ve öncesinde de anarşizme kayış başlamıştı.

Vegan olmaktan ötesi yok derken son sene içinde de freeganlığa geçtim.

2-3 sene önce kadar annemin elinin değdiği şeyi bile yemezken şimdi yere düşse bile yiyorum her şeyi.

Ara dönemlerde hippi, pasifist, nihilist gibi çeşitli dönemlerim de oldu. Zaten şu an da bunlardan uzaklaşmış sayılmam. Şu an şuyum diyemem hiçbir şekilde. Harmanlanmış bir şey var.

Bunlardan hangisi en köklü değişikliği yaptı dersen tabi ki insanlardan tiksinmeden onların mallarını kullanabilmek, artıklarını yiyebilmek filan. Bir de vegan olmak.

Son 3 ayda da plastik şişe almayı bıraktım, dışarda su satın almıyorum. İki tane cam şişe taşıyorum ve bulabildiğim yerlerde dolduruyorum, bulamazsam çeşmeden dolduruyorum.

Daha tabi ki cinsel hayattaki bazı şeyler var da onları yazmak istemiyorum. DAha o kdar keskin şeyler olmadı aslında pek.

Yeni bir işte çalışmak için 4 kere kıta değiştirmek oldu. Ama Boğaz köprüsünü geçerek değil, uçakla.

al-sat yapmak her zaman çok daha mantıklı.

müşteriler bilmemeli tabiy.

Fason atolyesiniz mi var yoksa başka başka branstamisiniz ?
Istanbul mu ?

aliexpresten almaktansa imkan varsa direk çine giderek sitedeki fiyatlarin yarisina toptan ürün almaniz mümkün.
internette satiş yapan bir arkadaşim var ve ara ara çine gidip ürünleri bu şekilde aliyor.

iki işide birlikte yürütebilirsiniz sanirim tek tarafa yönelmenize gerek yok tamamen

hocam merhaba,

öncelikle konuyla alakası yok ama, solempet.com'da bir sorun mu var? sayfanın üst tarafı, tema yüklenmiş ama dokunulmamış gibi lorem ipsumlar dolu çıkıyor, örnek kıyafetler vs. ben mi yanlış sitedeyim?

Çin'den getirtme ve aliexpress konularında yazdığım bir kaç şey var,

www.dunyadonuyor.com

www.dunyadonuyor.com

bir göz atmanızda fayda olabilir diye düşünüyorum. Bunun dışında o konularla ilgili sormak istediğiniz her şey için bir mesaj yeter.

Kişisel görüşümü sorarsanız, bu işe bahsettiğiniz şekilde girmemenizin daha mantıklı olacağını düşünüyorum.

Rezil olmak istiyorsan yap-sat.
Zengin olmak istiyorsan al-sat.

Eğer çok yüksek katma değerli şeyler üretmiyorsan (mesela mikroçip gibi), alıp satmak her zaman daha karlıdır. Ancak Silent Storm'nun yazısında da bahsettiği gibi özellikle ithalatta bir çok masraf kalemini önceden hesaplayıp, satış potansiyelini de ona göre değerlendirmek gerekli.

bergin hakli.

büyük markalar ne yapiyor sanki?
gidiyorlar endonezya bilmemne, aliyorlar bir tomar. buraya gelip etiket basip iki arma yerlestirip gömüyorlar bize.

siz hizmet sektöründen ticaret sektörüne atılmak istiyorsunuz :)
"çok" daha fazla para kazanırsınız. ama uyanmamaları lazım.

@imparator fason atolyem var. Penye ust giyim imalati.

@silent storm bizim bayiler sisteme kolay girsinler diye on yuzu acik birakmak zorunda kaldik. Herkes bi garip biseylerle mesgul tema guncellendikten sonra vakit bulup eski haline getiremedik bi turlu. Tasindik falan numaralar degisti cok isi var zaten bi iki haftaya b2c de acilir.
Edit2: Solempet'te ödeme sistemleri güncellemesini yapıyormuş iyzico o yüzden açmışlar önyüzü.

Bu arada musteriler bilmesin diyenler, diyorumki ben uretsem cok cok daha pahaliya gelecek. Uretim icin gereken her turlu imkanimiz var. Ama hammaddesi tasarimi pazarlamasi kisacasi uretim ve satis maliyeti alip basini gidecek. Eksiduyuru da bir satis kanali onlarca musterim var buradan. Onlar bilmeyecek de kim bilecek? 30/1 penye kumasin kilosu 16 lira olmus kafayi yersiniz.

bir tane ucuzundan kahve makinesi al. sonra starbucks a git ve pakette kenya, guetemela gibi kahve satılıyor. onlardan bir tane al fiyatını 20 lira olması lazım. french press için olmadığını kağıt süzgeç olduğunu söylersin. o bir paketi aldığın için de bir tane ücretsiz oradan içebilirsin. artık hangisini beğenirsen onunla devam edersin.

yakobs filtre kahve=saman=çöp

french press makine falan fark etmez eğer öyle çok fazla kahve içmiyorsan starbucks'tan al biraz pahalı olduğu için çok içmiyorsan dedim ama güzel. bir sürü çeşidi var internetten bakabilirsin kahvelerine işte hafifi var ortası var serti var onlar da aralarında aromalarına göre ayrılıyor falan. ama gözünü seveyim yakobs alma.

millet gömmüş ama başlangıç için iş görür bence.

zamanla da burada yazılanlara doğru gitmeye çalışın.

sen french pressi başka yerden al. sonra git tchiboya orda karışık kahve çektir. ama french press ile içeceğini söyle, ona göre çekiyorlar.

jacobsun french pressi fena değil ama beraberindeki kahvesi filtre kahve için çekildiği için iyi filtre edilemiyor.

aile hekimi, ücretsiz hem.

muayenede lens kullandığını söylersin.

Her aile hekimi vermiyor onun bir sürü yükümlüğü var. Aile hekimi de artık çat diye değişmiyor toplum sağlığı merkezine gidiyorsun. Sürücü kursunun anlaşmalı olduğu bir yer vardır, 20-30 liraya oradan alabilirsin.

sakarya caddesi ali nazmi işhanında bir doktor ofisi var, girip de rapor alamayan görmedim ben daha.

Tabi lan manyakmisin hepimiz 1071 de gelenlerdeniz.kovduk butun o pisleri:)

Gocedenler,yok olanlar var ama yerel halklar guclu olana biat edip normal hayatlarina devam ederler.bu yuzden o ailelerde halen devam ediyor.bende ayni safi niyetle patara daki bir sohbette sormustum bunu.oranin yerlisi kazilarda calisan sevdigim bir abide bana bakarak gulumsemisti.hala ordalar yani.

Anadolu'ya Türkler girmeden önce Anadolu'da pek çok halk vardı ama genel olarak tabii ki Rumdu lakin nüfusu fazla yoğun değildi, o nedenle Türkler geldiğinde asimile olmaları çok zor olmadı. O günden kalan bir ırkın devamı olma ihtimalimiz çok düşük. Bir de Türk tarihçiler Anadolu'nun o zamanki halkı kilisenin baskısından bunaldığı için Türkleri kasabalarına işgal etmeleri için davet ettiklerini, hatta direkt Türk kimliğini benimsediklerini söylerler ama insan yazarken bile içinden "Yok daha neler amına koyım" diyebiliyor. Çok da inandırıcı değil yani.

Genlere gore irk siniflandirmasi yapabilseler keske. Nasil sonuclar cikardi kimbilir?

Ben olmeden yapsinlar bunu.

Bütün Türk soyları çekik gözlüdür. Biz Türk falan değiliz kendimizi kandırmayalım. Her türlü gen karışmış.

yok abi. hepimiz horasan diyarından geldik. o zaman anadolu'da yaşayanları da ups kargo ile italya'ya gönderdik. bazıları gümrükte takıldı.

hocam valla benim tipime bakan türksün demez :P ama ne dümenler döndürmüş atalarım bilmiyorum ..hani bi de bizimkiler dışarıdan kız filan da almazlar kolay kolay. gel de açıkla durumu şimdi.
hani doğuda ermeniler karadenizde rumlar güneyde araplar filan diye insan az-çok biliyor ama ben anadolunun bağrından kopup geliyorum. bizim orada dağ köylerinin hemen hepsinde kilise var. hemen hepsi eskiden gayri müslimmiş. e bu adamların türk olmadığı belli. tehcir mübadele filan da olmadı bizim oralarda. nereye gitti o kadar insan??? bi yere gitmedi gayet aramızdalar işte.
ha ama biz yörüğüz, etrafımızda bilinen yörük köyleri de yüzyıllardır kaydıyla filan bilinen köyler biz onlardan da değiliz neyiz bilmiyorum.

bak kalitesine. hoşuna giderse al. benim 1 liralık çoraplarım var yani sevdiğim. yazın evde giyiyorum biraz ince oluyorlar sanırım.

yıllardır 1 liralık çorap alırım. süper bir şey lan bence. al tabi manyak mısın.

ayak tırnaklarını kesersen yırtılmaz da. al binlerce.

O çoraplar genelde transparan oluyor.

alsaydın bir lira verip deneyip görürdün buraya yazmaya yorulduğuna değmez. :)

Ben almıyorum, o çoraptaki boya büyük ihtimal kanserojen etki taşır diye düşünüyorum.

@
angelus


kalındı ya öle transparan falan değildi

@ take me

bi tane almıcam hacı ondan...

bazıları çok güzel çıkıyor bazıları koku yapıyor bakmak lazım güzel gibi duruyorsa al ben kullanıyorum. koku yapanları atıyorum ama hemen.

dikiş yerleri jilet gibi olmadığı sürece ve pamuklu olduğu sürece giyilir ne olacak.

alınır tabi. Ben özellikle öyle alıyorum. Çünkü hep eşleri kayboluyor. Evde şu an 2 çamaşır sepeti bekleyen çorap var. Eşleri yok. Makinaya çift atıyorum tek çıkıyorlar. Bunlar hep gidip çorap alalım diye bence. Tabi ben bu oyuna gelmiyorum, çorapları uygun renklerde eşleştirip giyiyorum. Kim demiş ikisi de aynı olacak diye?

Bende bir sürü var, hepsi aynı kalitede olmuyor. Pazardan aldıklarım çok güzel çıktılar. Esnaftan ayağımı ayakkabı vurduğu için acele aldığım akşam yırtıldı. Havlu gibi olanlar var, onlar sıcacık tutuyor. Pamuk olsun hepsi.

keneabidin +1

Üstad miorre nin çorapları 2 TL. En azından bildiğin marka... Ötekinde kimbilir ne boyası kullanıyorlar..

www.bulabilirim.com

Tanesi 10 kuruştan tek giyimlik çorap aldığımı bilirim.

benim bir liraya alıp yıllardır kullandığım çoraplar var.

çok kalitesiz görünmüyorlarsa alınır.

hepsini aynı renk aynı desen al ki yırtılınca 1 çifti gözden çıkarma. yırtılanları atarsın sürekli. öyle kolayca da yırtılmaz zaten.

Balkon var mı? Halıyı kaldır balkona koy. Ayrıca çamaşır suyu rengini attırabilir o halının. İkinci bir ayrıca çamaşır suyunu bi daha suyla seyreltmeden kullanma, sağlığın için söylemiyorum da eşyaya zararlı.

balkona koyma gibi bir ihtimalim de yok malesef. halının rengi sorun değil de tek derdim uyumak. sorun olur mu acep?

Ya olur. Başka odaya da mı koyamazsın? Yani halıyla aynı odada yatmak zorunda mısın? Eğer öyleyse cam açık yatabilirsin.

o eve girilmez bile, reklamlardan mı etkilendin

o odada uyuyacağıma, odanın ilk hâlinde uyumayı tercih ederdim. çamaşır suyu buharı kanserojen çünkü.

temizlik çamaşır suyunu boca ederek olmuyor maalesef.
temizlik yapmak istiyorsan yüzeyleri silmen veya paspaslaman lazım. camsil, cif, vs. uygun ürün kullanman lazım.

sana tavsiyem her şartta halıyı odadan kaldırman, çünkü ev o kadar pisse o halı elektrik süpürgesiyle temizlenemeyecek durumdadır. mite ve toz kaynağıdır.

uyuma orda ya ciddi söylüyorum. halıfleks falan gibi çıkaramayacağın bi halıysa başka odada uyu. çıkarabiliyorsan da çıkar ve yerleri, kaloriferi, yani çamaşır suyu değen her yeri iyice durula.

bi kova suya ufak bi kapak döküldüğünde bile 2-3 saat havalandırınca ancak çıkıyor koku, boca ettiğininki çıkar mı hiç :ı

saç kurutma makinası/ütü ile kurutabilirsin. bu arada cam çerçeve açık olmalı tabi. çamaşır suyu dökülü yerde uyumak iyi bir fikir değil.

aracınızın şöfor kapısının oralara direklere falan bir bakın. orada aracın lastik ölçüleri yazar. o ölçülerden birisini kullanabilirsiniz.

70 yanak gereksiz çok kalın ama. araç ne bilmiyorum gerçi de 60 65 daha iyi olur sanki.

arabanın marka/modeline göre baksak?

sevgili demir bükey'ler iyi bi giriş olmuş...
nokian finlandiya üretimi olan çok iyi bir lastiktir, parasını hakeder. bildiğin telefon olan nokia'yla aynı yerde üretilmesinden gelir adı.
ilke olarak fabrika üretiminde aracın üzerine takılan ölçüyü değiştirmemek gerekir. ölçü değiştiğinde km saati farklı gösterir, hızlanma/azami hız/tüketim gibi değerler değişir. farklı ölçü kullanılacaksa bunun makul ölçülerde olması gerekir.
0,44 rakamını nasıl bulduğunu yazmamışsın ama hesaba göre 165/65 senin orijinal ölçünden 1,25 mm küçük. kabul edilebilir bir sapma, aracın değerleri üzerinde hissedilir bir farka yol açmaz.
seçim kriterin "orijinal ölçüye en yakını" şeklinde olmalı (eğer araç üzerinde hesaplı kitaplı bir midifikasyon planın yoksa). boyut değişiminin etkisi çaptaki ve yanak kalınlığındaki değişime göre değişir. çap büyüdüğünde hızlanma zorlaşır, son hız artar (motor gücüne bağlı olarak). yanak inceldiğinde sarsıntı ve yoldan gelen darbe etkisi artar ama yanal tutunma etkisi artar. bir kötü tarafı da darbede lastiğe ve janta hasar verme olasılığının artmasıdır. yanak kalınlaştığında tam tersi, süspansiyon yumuşar ama yanal tutunma gücü azalır. taban genişliği arttığında ıslak, karlı, çamurlu zeminlerde kızaklanma etkisini artırır, dar tabanlı lastik zemini daha iyi temizlediğinden daha iyi tutunur. kuru zeminde geniş tabanın tutunma yeteneği (çekiş, dönüş, fren) daha iyidir ama yüksek sürtünmeden dolayı tüketimi olumsuz etkiler. fabrika ölçüsü de bu etkilerin optimize edilmiş halidir.
zor bulunan marka ve desen almanın bir de şöyle bir riski vardır, lastiklerden biri tamir edilemez bir şekilde hasar görürse en az iki tane yeni lastik alman gerekir ki aynı dingildeki lastikler eş olabilsin. bu nedenle yaygın markaları tercih etmekte fayda var.
yaşadığın yeri belirtmemişsin ama kendi adıma kış lastiğinin istanbul koşullarında gerekli olduğunu düşünmüyorum. faydası yok mu, tabii var ama senede 3 gün kar yağacak, 3-5 hafta da 7 derecenin altına düşecek diye kış lastiği kullanmak bence gereksiz bir yatırımdır. all season lastikler de pekala yeterlidir.

Yanitlar icin cok tesekkurler, arac chevrolet spark 2012 1.2 LS modeli.

Sehir zonguldak. Kis sartlarinda sabah erken saatlerde 60km git gel yapacagim ayda en az 10 kere. O yuzden guvenli olsun diye almayi dusunuyorum.

crop sensör makineler için pahalı lens almak (amatörler için bile) hiç mantıklı değil.

bu sorunun net bir cevabı olduğunu sanmıyorum. birincisi pahalı lens tanımınız ne?

Canon EF 14mm f/2.8L II USM aldım muhteşem geniş açı fotoğrafı çekecem mi diyorsunuz?

70-200 telephoto mu pahalı dediğiniz?

spor fotoğrafı mı çekiyorsunuz?

portre mi çekeceksiniz? ürün fotoğrafı mı?

yani yapacağınız işe göre ve pahalıdan kastınıza göre cevap değişecek.

eğer spor fotoğrafçılığı yapacam diyorsanız ne gerek var ucuz body pahalı lens kombinasyonuna. boşa heves olur. adam gibi bir makine gerekebilir.

ama ben hatıra olsun diye bir iki fotoğraf çekecem bunlar da mümkünse ortalamanın üstü görünsün diyorsanız Canon EF 85mm f/1.2L II USM alırsınız paraya kıyıp sizi idare eder. elbette bir full frame zevki yaşamazsınız ama ortalamanın çok üstünde portre fotoğrafları çeker insanların gelip " benim de fotoğralarımı çeksene" demesini sağlayabilirsiniz.

bodyler günümüzde hızlı değişebiliyor. yeni sensörler, yeni teknolojiler sürekli birşeyler getirebiliyor. fakat iyi bir lens aldığınız zaman onlarca yıl kullanabiliyorsunuz.

daha cannon ae1 zamanında aldığı lensleri dslr'de kullanan insan tanıyorum.

var. özellikle ingilizce konuşamayanları(çok sayıdalar, önlerindekini bile okuyamıyorlar) daha da itici.

Pilotları sesi karizmatik olanlar arasından seçiyorlar.

Bir THY uçuşunda, kadın pilot denk geldiydi bir defa. Pilotların İngilizce aksanlarını hiç beğenmem genelde. Bu qızın hem İngilizcesi, hem sesi, hem de kendine güveni çoğoşuma gittiydi.

Şöyle karşılıklı bi fıskoloci de var uçuş sırasında:

Yolcununun canı pilota emanet. Ayrıca yolcu pilotun emirlerine tâbi. Pilota kafa tutarsa, indikleri alanda tutuklanır bile.
Hem bir can emanet etme durumu var hem de emirlere itaat etme durumu var. Göt korkusu daha ağır basıyo olabilir. O göt korkusunnan, pilot lirik tenor olsa, biz onu bariton hatta bas olarak algılamak istiyor olabiliriz.
Öte yandan, pilot da bunun farkında. (Lafa bak! Farkında ne demek lan?)
Bi de şu var: Anonsu yapan kaptan genellikle 45-50 yaşından büyük oluyo. Bi görmüş geçirmişlik ve kendine güven var sesinde. Ayrıca pilot anonsunun yolcu fıskolocisi üzerindeki tesirini de çoğiy biliyo. Pilot türbülans kelimesini kullandığı için fenalık geçiren yolcu biliyom ben. Sonunda ben müdahale ettiydim küçük şişe kırmızı şarapnan.
Pilot bu tesiri bildiği içün, bi de ekstra hava katıyo sesine. Korkmayın lan! Emin ellerdesiniz! meşazını vermesi lâzım buram buram.

@compadrito ağzına sağlık gurban. essahlı bi aydınlanma yaşadım sayende (ironi içermez) hostes falan mısın?

compradito +1

bence sesin karizmatikliğinden çok, bilerek, kendine güvenli, derin, genizden, sakin konuşuyorlar. teskin edici ve her şey kontrol altında hissi vermek için bilerek derin bir sesle ve rahat konuşuyorlar.
yani çeneni gıdına doğru çekip sesini derinleştirip, yuvarlayarak ve rahat konuşursan benzer ses elde ediyorsun. belki eğitimlerinde, yolcuyla ani ses çıkışları yapmadan, arada sesi çatlayıp milleti panikletmeden konuşmak konusunda tavsiye alıyorlardır.

Telsizden oyle konusulur cunku.

telsizle alakası olduğunu düşünmüyorum.

"Pilot türbülans kelimesini kullandığı için fenalık geçiren yolcu biliyom ben. "

buyrun benim. demesinler o zaman öyle türbülans falan? hatta duyuruda pilot varsa buraya da yazayım
allahınız varsa türbülans demessiniz olum. geçmeyin o türbülanslı bölgeden zaten ne gerek var? hep riks.

Yav hostes değilim de, bi IST-JFK uçuşu sırasında, 'Aramızda doktor var mı?' diye bağırdı kabin amiri. Bi ben, bi de sakallı bi abi ayağa kalktık. Bana bayaa yakın bi yerde oturan bir hanımefendi fenalaşmış. Sakallı abi New Jersey'de anesteziyologmuş. Kabin amiri hemen emrimize bi çanta açtı. Ulan o ne? İçinde yok yok! Küçük ameliyat yaparsın o çantayla. 'Yav bu çantayı bana versenize' demek geçti içimden! Ben bu hanımefendiye bikaç soru sordum ve henüz o anesteziyolog abi düşünme sürecindeyken, pilotun biraz önce yapmış olduğu 'Kemerlerinizi bağlı tutun, türbülans olabilecek bir bölgeye yaklaşıyoruz' mealindeki anonsla bu fenalaşma arasında kuvvetle muhtemel bir bağlantı olabileceğini hissettim. Hemen hostesten 1 şişe kırmızı şarap istedim. Koridorda hanımefendinin yanına diz çöküp ellerini avuçlarımın içine aldım. 'Bakın, şimdi bu size çok iyi gelecek!' diyerek yavaş yavaş şarabı içirdim ve yüzüne gülümseyerek tatlı tatlı sohbet ettim onunla. 15 dakka sonra geçti gitti bitti! Yüzünde güller açtı. Bu 15 dakka içinde, kabin amiri geldi ve 'Kaptan, inelim mi diye soruyo' dedi. Yav, hayatımda kendimi hiç o kadar adam yerine konmuş gibi hissetmemiştim! Muhteşem bi duygu. 'İnelim!' desem inecez yani. Sonunda dayak yeme ihtimalim bile yok yani, çünkü Atlantik okyanusu üzerindeyiz. Bu arada idareyi ele almış durumdayım, anesteziyolog abi bi miktar figüran durumunda. Çünkü yolcumuz gülüyor artık. 'Hayır, inmeyelim!' dedim kendinden emin bir şekilde. Biraz sonra, kabin amiri gene geldi. 'Kaptan çok teşekkür ediyo ve doktorlarımızın bir arzusu var mı? diye soruyo' dedi. 'Ben hiç kokpit görmedim, kaptana bi meraba diyebilir miyim?' dedim hemen. Anesteziyolog, 'Benim öyle bi talebim yok!' diyip sıyrıldı. Kaptandan cevap geldi 'Siyeeeeeeeeeeee!'

Nasıl yani? kaptan kabul etmedi mi?

Kabul etmedi. Çok büyük bi ihtimalle, 11 Eylül 2001'den sonra konmuş kesin kurallar var heralde. Kokpite misafir yasaktır sanırım. Steward ve basond abilerim çok daha iyi bilir tabii.

ekleme: azizakin - çok güzel bi abimizmişsin sen beyav!

arkadaşım pilot , normal hayattaki sesiyle , uçuştaki sesin farklılığını şöyle söylüyor,
kendini şahinle, köyünden izmire gidiyorsun farzet,
kendini c180 , izmirden istanbula gidiyorsun farzet,
kendini ferrariyle milanodan romaya gidiyorsun farzet,
işte bunların kat ve kat farklısın hergün düzenli olarak yaptığını düşün,
o piskolojiyle konuş,
demedi...
direk ses sistemi yüzüden ve yolcu rahat hissetsin diye imiş.

compadrito, ayıp etmiş pilot valla. insan bi kapıdan da olsa meraba dedirttirir(ne dedim lan ben)

valla uçaktan inerken, ben de bi elimi sıksın, afferin goçum! diyip omzuma vursun isterdim ama yoruluyodur, kafa beyin kalmıyodur onnarda da abim be. çok büyük stres, çok büyük sorumluluk! annayışlı olmak lâzım.

düzenli telsizde konuştuğum dönemler oldu. kendi sesimin bu kadar krizmatik ve otoriter olduğuna inanamadım. tabi telsiz tüpçülerin de kullandığı bir alet ama her zaman öyle olmuyor.

eksi sozluk e bir daha geldim, iyi de telsizle konuşurken kendi sesin sana normal gelir ki. karşındakine hışfış lı gider. bir de polislerinki falan da karizmatik olmuyor. tüpçü örneğine katılıyorum.

Polis telsizyle ucak telsizi farkli, sabit telsizle konusan adamlarin sesi degisir zaten onun egitimi de var ibneligine uzatarak soylersin falan, ben almistim egitimini. (Comp. Abinin dedikleri) + telsiz derim ben.

Şuan ubuntudan yazıyorum, gayet stabil. Ufak tefek takılmaları oluyor bunun haricinde gayet smooth düzgün bişi. iyi.

kullanıyorum, farkı fark etmedim. hiçbir sıkıntım yok.

soru anlaşılmıo

örnek: anadolu

bi şeyler okumuştum bununla ilgili ama bilgilerim çok derinlere gömülmüş hatırlayamadım amma mısır diye hatırlıyorum bu örneklerden biri.

Birinci-ikinci-üçüncü dünya ülkeleri diyoruz mesela, bunun gibi bir tanım mı soruyorsunuz acaba?

coğrafi veya siyasi bölge isimlendirmelerinden bahsediyorum. mesela balkanlar, kafkasya gibi bölgelere hangi güç/yapı vs. balkanlar veya kafkasya demiş. mesela ortadoğu, yakın doğu ve uzak doğu deyimi ingiltere merkezli çıkmıştır. ingiltereye göre uzak, orta ve yakın denmiştir doğunun belli kısımlarına. buna benzer başka yerler var mı?

www.eksiduyuru.com

hatırladığım kadarıyla açıklayayım mısır olayını. mesela mısırın kurucusu mu neyi böyük bi adamının ismi mısri miydi neydi ama bu bilgiler hep bilgi kırıntıları yani ufak tefek yanlışlıklar olabilir neyse biz o yüzden ve o adamı tanıdığımız için belki bilmiyorum artık o dönemki siyastemizle ilgili olarak mısır diyoruz ismini oradan alıyor yani ülke aslında ama batılı ülkeler adamı tanımıyor galiba tanımaktan kastım resmi tanınma gibi bir durum o yüzden başka bir şey yani egypt diyorlar ama egypt ismi nereden geliyordu hatırlamıyorum.

prolet..

abi sen çok karıştırmışsın ya. mısır osmanlı döneminde de mısırdı. arapça adı da mısır zaten. egypt da roma ya da yunan dilindeki adı olan aegyptus ya da buna benzer bir şeyden geliyor. sen cemal abdülnasır'dan bahsediyor olma?

zaten ister istemez bütün bölgelerin bir kendi ismi bir de dışarıdan verilen ismi var. bütün dünya buna dahil, mesela kıta isimleri hep avrupa çıkışlı. yani ne kadar saysam bitmez, fransız batı afrikası, hindiçin, polinezya, malinezya, cart adaları curt adaları şeklinde böyle ilerler gider. hatta türkiye ismi de türkçe değil latince kökenli bir isimdir, batılı tarihçiler turchia diye 12. 13. yylarda yazmışlar. biz ise anadolu'ya rum, iklim-i rum falan diyorduk.

ayrıca: (bkz: endonym)
(bkz: exonym)

evet biraz öyle olmuş.

eksisozluk.com

yani tam değil de gibi gibi. gece gece acayip saçmalıyorsam kusura bakmayın, müslüman olmadan önce egypt'miş sonra müslüman olunca mısır olmuş ama batı hala egypt demeye devam etmiş islam kökenli bir ismi kullanmamak için yorumlanabilir belki.

orta/kuzey/güney afrika, uzak doğu, küçük asya. bunlar hep dışarıdan birilerinin verdiği isimler değil mi?

kristof kolomb'la başlayıp keşfedilen yerlere yeni dünya denir mesela. afrika-avrasya'ya ise eski dünya denir. bunu mu soruyorsun? mesela ilber ortaylı'nın eski dünya seyahatnamesi'nin ilk iki kelimesi de onunla alakalıdır. yoksa seyahatnamenin eski olanı değildir.

mondeo diyorum.

genç olanı yani mondeo yu alırdım

Honda accord ne kadarmış ?

94 model otomatik daha riskli.

kanka yardımcı olamıcam ama ben bırak üniversiteyi, liseyi nasıl bitirdim ona hayret ettim şimdi. "şu soruyu yap, dünya'daki tek erkek kalcaksın bütün kadınlar senin olcak" deseler yine de yapamam, kafam basmaz.

basit bir mantikla 6p denebilir. sebebi cizgiye kadar 3p, kutleler esitse 3p de ordan var deyip 6p'ye varilir. ama bu yanlis gibi. tam bir yukseklik lazim sanirim.

6P sanırım cevap. kütleler eşit demiş. 3h'lık d yoğunluğundaki K sıvının kütlesiyle eşit L sıvısının yoğunluğu 3d olur. formul P = dgh. d*g*3h =3P bu K sıvısı için. L sıvısı için ise 3d*g*h = 3P. Dip basıncı 3P+3P = 6P kaçırdığım bi detay yoksa 6P olması lazım. Tabi burada yoğunluğu 3d alınca yükseklik h oluyor. Zaten soruda da "olabilir" diye sormuş. yükseklik ve yoğunluk sayıları değişebilir ama oran aynı kalacak. 3 e 1. 6P diyorum.

6

kalem oynatmadan 6.

güvenlik kazığı işte.

insanlar umarsızca bebek arabasıyla yürüyen merdiven kullandığı, daha önce de bebeklerin yaralanmasına sebep olan kazalar yaşandığı için, bebekli aileleri daha güvenli olan asansöre yönlendirmek adına yapılan bir uygulama bu.

ayrıca yürüyen merdivendeki bebek arabası başka insanlara da zarar verebilir.

asansör'e insanların tıkışması konusuysa toplumsal bir olgu. çözüm olarak asansörün başında bekleyen veya içerde biriken insanlara gerekli uyarıları yapabilirsin.

güvenlik cevabı beni pek tatmin etmedi açıkçası.

kendi irademle bindiğim düzgün çalışan bir yürüyen merdivende çocuğu düşürürsem "merdivene binmemize izin verdi" diye dava mı açılacak? tam tersine, koyduğu kazık yüzünden arabasında emniyet kemeri bağlı çocuğu çözüp, arabayı katlayıp yere koymama, çocuğun merdivende daha güvensiz seyahat etmesine sebep oluyor.

asansöre binemediğimi söylemiştim. 10 dakika asansör bekleyip binemedikten sınra o merdivene illa bineceksem bir elimde yeni yeni yürüyen bebek, bir elimde katlanmış araba ile binmem daha mı güvenli? şahsen o merdivene arabayla ve arabaya bağlı çocukla binenediğim için böyle bir sebepten dolayı başıma kaza gelmesi daha olası. kaldı ki kaza gelse bile sistemler düzgün çalışıyorsa avm'nin bir sorumluluğu olmamalı. en iyisi arabayı hiçavm'den içeri almasınlar, hatta çocuk da almasınlar, düşüp müşüp kafasını yararsa sorumluluktan kurtulurlar. böyle güvenlik mi olur?

sadece bebek arabaları için değil o kazıklar. market arabalarıyla binilmesin diye de koyuyorlar. hatta bazı avmlerde market katında var, diğer katlarda yok.

yürüyen merdivenlerin kenarlarındaki uyarıları okursanız bebek arabası ile binmenin yasak olduğunu görürsünüz. o merdivende çocuğa bir şey olsa want2die'ın dediği gibi AVM'ye patlar kabak. ister senin hatan olun ister olmasın o cezaya AVM'ye kesilir. onlarda bunu engellemek için gayet yerinde olan bir karar verip bebek arabalı binişi engellemek için o kazıkları koymuşlar.

kendi iradem diye bir şey söz konusu değil. o zaman tüm kazalar kişinin iradesine bağlanır. örneğin emniyet kemeri devletin vatandaşını korumaya yönelik aldığı önlem, bu da iradeye bağlanabilir. ki bu önlem, kişi arabadan fırlayıp başka şahışlara da zarar verebiliri de içeriyor.

bebek arabası sadece size ve çocuğunuza değil, başkalarına da zarar verme potansiyeline sahip. sizin iradeniz dışında gelişen olaylar olabilir yani. kendi iradeniz de olsa, topluluk halinde bulunulan, kaza riski olan alanlarda önlem alınmalı ki toplumsal düzen ve emniyet sağlanabilsin; bu da işletmelerin ve sahiplerinin görevi, olumsuzluk durumunda da sorumlu kişiler onlar.

işte bu alınan önlem sistemlerin düzgün çalışmasına yönelik. ayrıca tüm mekanik, hareket eden aletlerde güvenlik kuralları olacak. bu kafalarına göre aldıkları bir önlem değil, olmuş veya olma ihtimali olan olayların öngörülmesi ile bulunmuş önlemler.

kardeşim yuruyen merdivene bindin arabanla arabayımı tutacan yoksa el bandınamı tutunucan?tutmasan dengen kaybolacak ki akmerkezde aynısını yaşadım kadın bebek arabasıyal tepetaklak gerisin geri uçtu merdivenden.akıl var mantık var git 5 dakika sıranı bekle asansörde.seni siktir et bebeğe bişi olmasın.

kibritsuyu ailecek mustarip olduğumuz çok önemli bir konuyu gündeme getirmiş, çok teşekkür ediyorum. Belki okuyan birileri feyz alır da, 18-20 yaşındaki erkekli kızlı grupları asansör sırası bekleyen bebekli anne-babaların önüne geçme yüzsüzlüğünden bir nebze olsa sıyırır.

Konu çok basit: Aynen bir Türkiye gerçeği AVM'lerin "biz önlemlerimizi aldık" diyebilmek için uyguladığı bir sistem bu. Ben şahsen boş arabayı o yürüyen merdivenin önündeki demir dubanın üzerinden kaldırarak geçiriyorum. Dua ediyorum ki bir güvenlik görevlisi "yasak" falan desin, ben de onu kolundan tuttuğum gibi asansörlerin oraya götürüp "biz sıra beklerken bu dingillerin önümüze geçmesi serbest mi peki?" diye sorayım.

Ama ikisi de olmuyor ne yazık ki. Bunda yapılması gerekenler basit:

1) AVM gibi yerlerdeki asansör sayıları arttırılmalı.
2) Asansörlerde öncelik sırasına riayet edecek toplumsal bilinç oluşturulmalı (ana unsur)

Bu ikisi olursa zaten hiçbir aile yürüyen merdivende cambazlık yapmaya çalışmaz.

kibritsuyu'na tekrar içten teşekkürlerimle.

bu bizim memleketteki "her yasağı mutlaka sorgulama, yasağı delme ve kendini haklı çıkarma" hastalığına bayılıyorum. hız limitlerinde de böyle bu; karayolları bir limit koyar, bizim millet "amaan bu yolda 50'yle mi gidilirmiş ne saçma" diye bilip bilmeden sorgular ve tamamen kendi kafasına göre bir karar alıp onu uygular. o limit oradaysa vardır bir hikmeti, bir anlamı diye de düşünmez. tamam genel olarak zaman zaman oldukça saçma yasak ve engellemelere maruz kaldığımız oluyor ama bu her yasağı da sorgulama hakkı vermesin.

yürüyen merdivenlere gelince, bebek arabası denilen şeyi hele ki içinde bebek de varken yürüyen merdivende kullanmak riskli bir iştir. bir anlık denge veya dikkat kaybıyla hem bebeğe, hem de etraftaki insanlara ciddi zarar verilebilir. siz çok dikkatli olabilirsiniz ama herkes öyle değil kaldı ki bu sadece dikkat işi de değil.

gelelim işin hukuki/cezai boyutuna. yürüyen merdivende bebek arabası ile bir kaza olduğunda, hele ki allah korusun bir ölüm veya ciddi yaralanma gibi bir şey olduğunda o avm yetkililerine yekten ceza davası açılır çünkü ceza kanunda "taksirle ölüme/yaralanmaya sebebiyet vermek" olarak tanımlanmış bir suç şekli var. taksir dediğimiz şey de özetle "tedbirsizlik ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak" olarak tanımlanabilir. siz öyle bir durumda "tüm suç bendedir" diye bir beyan da verseniz mahkemeye bu avmciler yargılanır ve şartları var ise ceza alırlar. yine benzer şekilde bir tazminat davasına maruz kalırlar ölüm veya ciddi yaralanma söz konusu ise.

bir örnek vereyim, belediyede çalışan makina operatörü bir işçi, o gün kendisine verilen a noktasından b noktasına gidip orada bir iş yapma görevini yapmak üzere yola çıkıyor ancak yolda bakkaldan sigara almak için duruyor. iş makinasını durdurduğu yer de rampa. işçi makinadan iniyor ve bakkala giriyor. bu sırada iş makinası geriye doğru kaymaya başlıyor işçi de panik halde makinanın arkasına geçip aleti durdurmaya çalışıyor. lakin kendisi superman olmadığı için makinayı durduramadığı gibi, kendisi de ezilip ölüyor. o gün o işçiye o görevi veren belediye görevlisi ceza davasında yargılanıyor ve ceza alıyor. işçiye "iş makinasının arkasına geçerek durduramayacağı eğitimi mi versin belediye görevlisi, ne yapsın?" denilebilir ama kazın ayağı öyle olmuyor işte. yani diyeceğim, bir kazada sizin tahmin edemeyeceğiniz kişilerin de hukuken sorumluluğu olabilir, sadece kendi açınızdan düşünmeyin.

Gayet yerinde bir uygulama. Market arabasi, bebek arabasi falan guvenlik sorunu olusturuyor yuruyen merdivende.

asansöre binmenin sıra beklemeyle alakası yok. binenler kalabalıksa sıra da beklerim, bekleyenler içinde öncelik beklemiyorum, milletin arkasından gelip benden önce gelenlerin önüne geçmek de istemiyorum. tek istediğim şey, o beklediğim kata asansörün boş gelmesi. dolu geliyorsa da birilerinin izin vermesi. giriş katından bindim asansöre, en üst kata çıktım. gezdim, en üstten de bindim bi alt kata indim. orayı da gezdim. hah o ara kata asansör boş gelmiyor işte.

gerek güvenlik, gerek farklı bir nedenden dolayı benim bebek arabası ile yürüyen merdivene binmem yasaklanıyorsa, benim her kat arasında gezebilmem mutlaka sağlanmalı. güvenlik diyip bebek arabalıya merdiven yasaklanıyorsa bebek arabasıza da asansör yasaklanmalı ki eşitlik olsun. orada ben de müşteriyim. ben de mağdurum. bebek arabamla yürüyen merdivende cambazlık yapmak hoşuma gitmiyor. arabayı aşağıya indirebilmek için asansördekilerden himmet beklemek veya asansördekilerle tartışmak zorunda da değilim. ama aşağı kata inmeye mecburum. beni asansöre mecbur eden avm yönetimi, bir şekilde benim o asansöre binmemi sağlamalı.

açık değil mi?

market arabası da denmiş.

bakın dikkat ettiyseniz marketin bulunduğu kat ile BÜTÜN otopark katları ve çıkış katı arasında yürüyen merdiven değil, yürüyen bant bulunur. yani market müşterisi asansöre mecbur edilmez. asansör yoksa basamaksız olan yürüyen bant ile ulaşımları sağlanır. market arabasıyla çıkılması anlamsız olan daha üst katlara ise basamaklı merdiven olur ki bu da market arabası üst kata çıkarılmasın diyedir zaten.

peki market müşterisine gösterilen bu kolaylık niye bebek arabalıya göserilmiyor? ya da niye market müşterisine "poşetlerini eline al da arabana öyle git, nasıl gidersen git" denmiyor, yürüyen bant gibi bir kolaylık yapılıyor da bebek arabalının suçu ne? buna da cevap verirseniz sevinirim.

işte avm'nin takdiri o da. avm birçok hizmet sağlıyor veya farklı hizmetler ekleyebiliyor müşteri kazanmak için. örneğin asansörler büyük olabilir veya bebek arabası olana öncelik tanınabilir. bunun da güvenlikle değil hizmet anlayışı ile alakası var. market için gelenler %99, bebekliler %1 ise, ekstra biz hizmet vermek, düzenleme yapmak istemiyor olabilir bebek arabalılar için. bu ancak eleştirilebilir, bir zorunluluk değil ya da bu sebepten dolayı o avm tercih edilmeyebilir.

cv demirbaşları : sinema, spor, müzik.

gitar çalıyorum
illüstrasyon yapıyorum
kaligrafiyle ve handlettering ile uğraşmaya başladım

hier kommt un da dediği gibi özel bir ilgin olan alana ait okumalar araştırmalar deneyimler de sayılır

gitar çalmak
ney üflemek
cd ve plak koleksiyonu

Osmanlı mutfağı
Uzun mesafe koşu
Yağlı boya (eski hobim, şimdi zamanım yok)

ben dış ticaret departmanında çalıştığımdan, başvurularım da bu yönde olduğundan, işim sık sık seyahat gerektirdiğinden ve perakende sektöründe yer aldığımdan şunları yazıyorum;

Seyahat, Fotoğraf

Bonus olarak sinema ve teknoloji de yazıyorum.

başvurduğun işle alakalı olabilecek hobilerin varsa mutlaka onları yazmanda fayda var.

Puzzle yapmak, bisiklete binmek, fotoğraf çekmek.

Puzzle ve Ebru Yapmak.

resim yapıyorum, heykele meraklıyım kursa gideceğim.

@douchebag ve @rock n roll'un hobilerini sevdim.

Motor sporları da güzelmiş.

benim hobim yok.

çok fazla maç izliyorum. spor pek fark etmiyor. basketbol, futbol, voleybol, buz hokeyi... ne bulursam. kulüplerin kültürleri, taraftarları, atmosferleri, o anki durumları vs. hep ilgimi çekmiştir. işim de bununla alakalı zaten. hobim sorulduğunda MAÇ İZLEMEK dediğim zaman haliyle çok gülüyor insanlar ama ben çok memnunum. kitap okumak gibi bi' şey bu. farklı dünyalar, farklı karakterler tanıyorsun. sporun güzel yönünü görüyorsun falan filan.

onun dışında hobim yok valla sığırın tekiyim. kitap okurum müzik dinlerim başka hiçbi aktivitem olayım yok. elektronik müzik yapmak istiyorum. kurs kaydını kaçırdım. keman çalmak istiyorum. ders/keman alacak param yok. mal gibi duyuru kasıyom.

Osmanlı tarihi. Siyasetten ziyade günlük Osmanlı hayatı. Bayılıyorum. Saatlerce araştırabilir, bilgi okuyabilir, bilgin birisinin sohbetlerini dinleyebilirim.

Resim çizmek. Stilistlik ve soyut şekiller üzerine resim çizmekten feci keyif alıyorum. Bu akşam güzel bir bira eşliğinde çizimime devam edeyim hatta, iyi ki hatırlattın.

Akustik ve elektro gitar çalıyorum. Altyazı çevirisi yapıyorum, bin kişi indiriyor iki kişi teşekkür ediyor, 998 kişiye küfrediyorum. Hatta buradan da New Girl altyazısı indiren varsa ve kulakları çınlıyorsa benim yüzümdendir.

Klasik olarak film izlerim, yabancı dizi izlerim, kitap okurum, çok müzik dinlerim. Fenerbahçe maçlarını izlerim, bu sene Chelsea maçlarını da izliyorum. Ekşi'de entry giriyorum falan böyle. Bir de yemek yerken mutlaka NTV Spor açık olur. Tv'de tek izlediğim kanal o Lig Tv ile birlikte.

Yemek yapmak. Mutfağa girdiğim zaman bir günümü sırf yemek yaparak geçirebilirim sanırım.

ben bir kere cv'ye puzzle yazdım herif bana direk "en son hangi puzzle yaptın" dedi. sonra da çok zekiymiş gibi "nasıl şaşırttım mı " diye sordu. basketbol, futbol yazdım bana kurallardan bahsediyor. kuralları biliyor musun diye.

Ben birde farklı ülkelere ait mutfak yemeklerini yapmayı/denemeyi çok severim.

@yapma volkan
CV'ye yazdığın hobiler hakkında böyle sorular sorulması doğal.

kitap okumak (sadece CV de yazmak gibi değil gerçekten haftada 1 bazen 2 kitap bitiriyorum:) özellikle polisiye ve macera romanları
puzzle yapmak
örgü örmek (özellikle kış mevsiminde)

gitar çalmak, dans etmek, fotoğrafçılık, resim yapmak. pasif olarak yaptıklarım ise klasik film, dizi, tiyatro falan.

trombon çalıyorum ortaokuldan beri o yüzden hep konservatuara gitmek istedim fakat klasik yap ama hobi olarak yap durumları oldu, sinir olup 7-8 arkadaş orkestra kurduk amatör şimdi 100 küsür kişiyiz :) ocakta 3 şehirde konserimiz var;

motosiklet kullanıyorum gerçi tam hobi sayılmaz hayat felsefesi gibi oldu, Türkiye'nin çoğu şehrini gezdim hedef Asya üzerinden Bering bogazını geçmek;

spor default zaten spor diye hobi mi olur la

boks
yemek yapmak
karalama yapmak. -> karakalem desem değil, sketching desem o da sayılmıyor galiba :(

ekstra: motorsikletlere özel bir ilgim ve sevgim var, bi iron 883 almak istiyorum. tabi önce okulu bitirip para biriktirmem lazım. :')

ne çok motorcu varmış!

boks da güzel.

@meltem

adam benim hobimi ne yapacak. oturup puzzle mi çözeceğiz?

Çeşit çeşit çiçeklerim var (ağırlıklı kaktüs ve sukulent) Yetiştiriyorum, üretiyorum, şu an menekşelerim üzerinden hibrit çalışması yapıyorum, terrarium gibi aranjmanlarla uğraşıyorum. her bitki için araştırma yapıyorum ve ajandam var bu bağlamda kullandığım.

Ufak bir akvaryumum var, yerim uygun olduğunda onu büyütme hayali kuruyorum.

El yapımı şeylerle uğraşıyorum ufak tefek, kalemliktir yastıktır öyle şeyler.

Her ay en az bir tiyatro ve konser (en son p.tesi çello konçertosu dinlemeye/izlemeye gittim)

@yapma volkan
O zaman yazmayacaksın hobilerini. :) Yazdığın için soruyor. Gerçekten o yazdığın şey senin hobin mi, yoksa öylesine mi yazdın, onu bilmek istiyor.

Çiçek üretimi şahaneymiş. Bayağı da değişik.

Piyano&keman çalmak, fotoğraf çekmek, başkalarının çektiği fotoğraflara bakmak, özellikle osmanlı,ingiltere ve 2. dünya savaşı tarihiyle ilgili kitaplar okumak veya filmler izlemek. Ps3'te oyun oynamak işte bunlar hep hobilerim ama hiçbirisini yazmıyordum cv'de hobi sekmesini kaldırmıştım sonra bi sinema, piyano çalmak yazdım pek farkını göremedim açıkçası yazmakla yazmamamın.

Bi de bizim şirkete inşaat mühendisi arıyorduk iş başvurularına ben bakıyordum, başkalarının davranışlarından karakter analizi yapmak yazmıştı, mail adresi de zumbadancer@hotmail tarzı bir şeydi sanki, böyle saçmalamadıkça her türlü hobi yazılır aslında.

www.eksiduyuru.com buldum duyurumu burada da sormuştum :)

@ekaterina
Bu duyuruyu açmadan önce böyle duyuru var mı diye bakarken gördüm o analiz yapma zımbırtısını. 3. sıradaydı hatta. :) Bayağı komik. Belki Sherlock Holmes'e, Dr. House'a filan özenmiştir.

Yan flut caliyorum.
ukulele caliyorum.
neye basladim.
puzzle i yapmayi seviyorum.
Asiri bos zamanlarimda resim de yapiyorum.
bilimkurgu kitaplarina düşkünüm. Gerci bilimkurgu olsun camurdan olsun. Dizi film her turlusune. Kendim de bir seyler yazmaya calisiyorum.

hazir konu hobilerken, aramizda boks yapan hatun arkadaslar varsa bana mesaj atabilir miii? cok istiyom boks yapabilmek!!!!

kitap okumanın (ayrıca sinemanın da) gerçek anlamda hobi sayılabilmesi için öncelikle sistemli bir okur olmanız, okuduğunuz kitap, yazar, edebiyat akımı ile ilgili ciddi araştırmalar yapmanız, belki kendinizin bunların üzerinde yazmanız, not tutmanız vb gerekir. bunun dışında kitap okumak herkesi zaten yaptığı, yapması gereken bir etkinliktir.

benim hobilerime gelirse edebiyat, kitap kulübü ve çağdaş plastik sanatlar, sanat tarihi

ayrıca sağlıklı ve değişik yemekler yapmak.

Yugoslav iç savaşı müzikleri dinlemek, Işid neşhitleri dinlemek, 4chan, ekşi'de falan takılmak, 31 çekmek, yemek, pc oynamak.

Wohooooo.

Yavaş yavaş hayalini kurduğumuz şehirli, aristokrat sınıf oluşuyor mu ne?

Adam Ortaçağ İngiliz resim sanatı falan diyor ya la. Piyano, keman, yan flüt çalmak.

Beyler cidden soruyorum aile olarak bu kültürden mi geliyorsunuz yoksa kendiniz mi böyle şeylere merak sardınız? Hangi dürtü sizi bunlara yönlendirdi?

- saksafon çalmak
- yeni diller öğrenmek
- elektronik prototip yapmak
- ekşi sözlük yazarlığı

ekşi sözlük yazarlığına hobi demeyelim yahu. :)

twitter fenomenliği, facebook üyeliği, instagram kullanıcılığı gibi hobiler de türer sonra.

mızıka çalıyorum.
tipografi ile uğraşıyorum. kendi font çalışmalarım var.
avrupa ve latin amerika başta olmak üzere bağımsız sinemayla ilgileniyorum.
diy hastasıyım, içini açmayı seviyorum.

piyano
bateri
maket (daha çok gemi ve uçak)
eskiz
arada satranç(ayda 2 defa yaklaşık)

taş boyamak.
akrilik boya yapmak.
ukulele çalmak.
füzyon mutfak (ekonomik sebeplerden ve malzeme sıkıntısından dolayı en az ilgilenebildiğim hobim.)

Maymun iştahlı biri olduğumdan sadece yıllardır devam ettiklerimi yazıyorum:

gitar çalmak, plastik maket(2'nci Dünya Savaşı Alman Hava Kuvvetleri ağırlıklı), gemi modelciliği, radyo kontrollü uçaklar, sanal havacılık(simülatör, sanal hava yolları vb.),
ahşap oyma/dekupaj ve balkon bahçeciliği.

scuba

uyumak, sci-fi dizi, film falan izlemekti eskiden. şimdi ona da pek zaman olmuyor. sadece uyumak :)

bir süredir el süremesem de maket yapmak ve ufak dioramalar hazırlamak.

Tenis, yoga, yuzme, fitness. Spor yapmak hobi sayiliyor mu bilmem ama bos kaldigim anlari boyle gecirdigimden hobi sinifindaymis gibi geliyor.
Absurd tiyatro. Absurd oyun okumasini, dramaturji yapmasini, reji calismasini, bastan sona her seyini sevdigimden yazdim CV'ye.
Bilissel psikoloji.
Manga cizimi.
Rus edebiyati.

çiçek bakmak. tohumdan fidandan. ikisini de yapıyorum. meyve sebze süs bitkisi hepsi var.

maket yapmak.

siyasal tarih. okumak ve izlemek.

20 kasımda analog makine alıcam bi tane. fotoğraf çekmeye başlıyorum.

kamp yapmak. doğa yürüyüşü yapmak.

el yapımı saçma şeyler

Film seytretmek, çiçek yetiştirmek, resim yapmak, yemek yapmak ve örgü örmek ( muhteşem battaniteler ördüğüm söylenir)

ben pınar'ınkini seviyorum. tostu çok güzel oluyor.

benim dediğim şu: m1.behance.net

burger peyniri farklı.

Rani cheddar

markayı hatırlamıyorum, ama karfur'da satılan güzeldi.

cheddar derken ingiliz cheddarı mı amerikan cheddarı mı? şu sarı burger peynirden bahsediyorsanız Pınar'ınki fena değil. Ingiliz cheddarı diyorsanız yine aynı markanınki fena değil türk markalarından.

1- yoktur
2- aşırı akımda korumaya. sizi çarpılmaktan koruyan şey kaçak akım rölesi
3- hayır, aynı kanal içinden bir kablo daha çekip onu da bir şekilde (ör: bakır levha gömme) toprağa aktarmak demek.
4- priz sayısına, buat sayısına, kablo mesafesine ve ustanın ne kadar kazıkçı olduğuna göre değişir.

hocam geçmem lazım yanlız benim bu dersi, yazın memlekette öküz alacam.

1. evet
2. normal sigorta çarpılmayı engellemez. Bunun için kaçak akım rölesi taktırmalısın. Bu röle kabaca gelen akım ile giden akımı ölçer, aradaki fark belli bir seviyeyi geçerse devreyi açar. Ama bahsettiğin kadar eski bir binada ve tesisatta bu röleyi kullanabilme şansı çok az. Mutlaka göremediğiniz kaçaklar vardır.
3. Buna ek olarak binanın topraklamasının "eğer yoksa" yapılması gerekir. Bu da başlı başına bir iş. Binanın topraklaması yoksa sizin evde topraklama yaptırmanız bir işe yaramaz.
4. ortalama ebatta 3+1 bir dairenin komple elektrik tesisatı 3-5bin tl civarı tutar. Size tavsiyem oturduğunuz yerde bulunan elektrik mühendisleri odasına gidip durumu anlatmanız. Ücreti karşılığı gelip gerekli testleri yapar ve sizlere rapor verirler. Bu rapor ile bina yönetimine başvurarak komple tesisat revizesi isteyebilirsiniz.

toprak hattı cihazı korumak için değil sizi korumak için. nötr toprak beraber bağlanabilir. kaçak durumunda cihaz bozulur. insan hayatı korunur.

ahahhahah bu nasıl bir mantık yahu, bilgisayar klavyesinde de bin tane tuş var ama kaç tanesini kullanıyorsun ? ya da çok tuş var diye kullanmamayı düşündün mü ? o tuşların aralığı yani skalası belli bir işlevi kalından - inceye do majör gamını veriyor oktavlı olarak işte buradan pozisyon - akor - arpej mantığı çıkıp o koca klavye aralığını küçük parçalara bölüyorsunuz... ayrıca gitar adlı enstrümanı düşünürsek 6 tel var ve bu tellerin üzerinde 24 perdeden 6x24=144 perde yani 12 notayı 144 farklı yerden kombinasyonlarla alabilirsin vs....

enstrümanın zoru diye bir şey yok sadece zaman harcama kavramı var sonuçta absürd bir şey yapılıyor insan bedenine aykırı 3x3 minik bir koltuğa dik bir şekilde oturup parmaklarını elma tutarmış gibi dik bir şekilde açıp tuşlara basıyorsunuz zart zurt... günde 30 dakika ayırarak bile öğrenebilirsiniz sakın korkmayın... aksine böyle geniş bir enstrüman çalmak ayrı bir şanstır daha fazla opsiyon ve ses alırsınız

Aynen bilgisayar klavyesi ornegini verevektim ben de. Tamamen training meselesi. Al giris pisman olmazsin ben olmadim

Cok fazla pratik yapmak gerekiyormus duyduguma gore.

sen tropmet öğren abi, 3 tuş var.

e cevap sorunun içinde gizli, çünkü gerçekten zor işler bunlar ve ne iş yapacaksın bilmiyorum ama tahmin ettiğinden çok fazla kalemde giderler oluyor, bu nedenle evdeki hesap genellikle çarşıya uymuyor. yani girişimci olmak zor, cesaret ve beceri işi bu nedenle herkesin yapabileceği bir şey değil ve yine aynı nedenle de övgüyü hak ediyor.

2 ayda şirket batırmış bir ortak olarak şunu söyleyebilirim. eğer para kazanacağına inancınız tamsa kimseyi düşünmeyin. ortaklarınızı iyi seçin en önemlisi. insanların öyle tepki vermesi normal çünkü önümüzdeki aylarda kriz bekleniyor. havaya par atmaktan pek farkı yok böyle bir dönemde iş kurmanın. ondan olabilir.

kötüleme değil aslında. beklentiyi doğru kurma. herkes kendi işini kurunca hulusi kentmen tarzı patron olacağını sanıyor.

ben 3 yıl kendi proje büromu kurdum hastane otel çizdim.

ama aslında yaptığım iş %99 tuvalet temizlemek, bulaşık yıkamak, getir götür yapmak, ofisi silmek süpürmek, tuvalet kağıdı almak, küllük dökmek, çay yapmak, bankada sıra beklemek, fotkobi çekemek. otel çizmek bunların yanında çock oyuncağı. bilmem anlatabildim mi?

hocam tam da sözlükte bu konu konuşuluyordu şu sıralar.

evet zor, ama keyifli yönleri de çok. ama artık iş dünyası eski usul kervan yolda düzülür mantığını kaldıracak durumda değil, rekabet sert. o yüzden iyi planlayarak yola çıkmak gerek.

(bkz: #46944663)

çünkü ülkemizdeki vergi adedi 356. hemen hemen tamamını ödüyorsun işveren olunca.

aslında haklılar çünkü. bir yerlde bir istatitik vardı, yeni girişimlerin büyük çoğunluğu başarısız oluyor. sen sadece başarılı olup zengin olanları duyuyorsun.

Soru tam denk geldi:) Daha yeni kendi isimi kurudum. Yarin bir aksilik olmazsa calismaya basliyoruz. Bir tek kisi bile "iyi fikir, bence de yap" demedi. Onerisi olan herkes olumsuz konustu, yapma, etme, kazanamazsin, edemezsin, kurtarmaz gibi seyler soyledi. Haklilik paylari var, hemde epey haklilik paylari var aslinda.
Bir suru gider var, %99'u nakit odenen seyler. Cok zalim bir vergi sistemi var tr de. Insan dusmanindan boyle vergi almaz yahu, isin icine girince ogrendim bende.

Ama sonuc olarak bana yapma etme demeleri sacma, ben bu riskleri zaten goze almis ve kararimi vermisim, ben en kotu ihtimali goze alip razi olduktan sonra bana bunlari soylemeleri cok sacma.

Millete bakacak olursan hicbirsey yapamazsin.

Benim asil korkum ortaklarla sikinti yasayip yasamayacagim.

Milleti siktir edip kuracaksın. Başka türlü olmuyor. Siktir et derken de saygısızlık et demiyorum, yine geri dönüp fikirlerini sorma ihtimali bulunan insanlarla aranı iyi tutacaksın.

siktiret ofisin giderlerini. sen vergi giderlerine bak. %40 stopaj vereceksin kazandığın paradan. bir sana bir devlete çalışacaksın yani. ona göre hesabını yap karlı çıkıyorsan hayırlı uğurlu olsun derim.

Valla ben de dusunuyorum ama yemiyor cunku hem kira,hem vergi,muhasebeci, dukkan giderleri vs vs hem de kendi gecimimi saglamak.. İsin icinden cikamiyorum.. Hooop ofis calisani moduna geri donuyorum.

Cepten yiyecek paran olmali en az 1 sene. Ve en kotusunu dusunerek yola cikmalisin.

çünkü insanlar "cesaret edemedikleri" bir şeye cesaret eden insanın hevesini kırmaya çalışmaya bayılırlar.

Honda jazz iyi bir tercih olacaktır. Bagajı dışardan görüntüsüne oranla çoook büyük.

toyota auris ya da yaris.
honda jazz da çok güzel araç fakat dizeli yok. yakıtı biraz fazla tutabilir. eğer az kilometre yapılacaksa düşünebilirsin.

Otomotik dizel bir üst segmente çıkmazsanız bir süre sonra üzmeye başlar. O teknoloji eski arabalarda çojk iyi değil, hele 30.000 civarında bir bütçeyle. Tavsiyem kesinlikle Honda Jazz olur benim de, etrafımda kullanıp da pişman olan yok.

yuvarlak kasa fiesta. (bir önceki kasa kastediliyor)

jazz

jazz sana uyar

bilip bilmeden jazz demişsiniz de, biriniz de açıp bakmadı mı temizinden bi otomatik vites jazz kaç para diye?

yok o fiyata jazz. 30'u geçmen lazım.

belki corsa veya yaris çıkabilir.

Cevap veren herkese teşekkürler ancak lemmiwinks in de dediği gibi jazz'ın düzgün elle tutulur olanı 35 den başlıyor

Fiesta

19:00 da inip 20:00 uçağına yetişemezsiniz

çok hızlı olmanız gerekiyor. ben 2 kez böyle birşey yaptım ama stres oluyorsunuz. hiç gerek yok bence.

eger ayni havayoluysa bavulunuzu birlestirip direkt diger ucaga gecebilirsiniz.

aktarmalarda şahsi kanatimce en iyi süre 1 1.5 saat arasıdır.(gereksiz bir rötar olmadığı düşünülürse) bence birşey olmaz. ama atatürk havalimanının sağı solu da belli olmaz.

birde uçuşları ayrı ayrı mı aldın yoksa bağlantılı mı?

Atatürk AHL'de 1 saat rötar aralığı bence çok riskli, hele dış hatlarda. Sırf pasaport kuyruğunun yarım saatten fazla sürdüğünü biliyorum. Cebinde yeni bilet alacak paran yoksa, bütçe kısıtlıysa riske girme derim.

uçuşlar ayrı ayrı alınmıştır/alınacaktır. ayrıca havalimanı Atatürk değil Sabiha Gökçen

alakasız olacak ama önerim sabiha gökçen'den ankara'ya arabayla dönmek. hem aynı zamanda oluyor, hem daha ekonomik, hem de zaman sınırlaması yok.

uçuşlar ayrı ise sıkıntı.

bavulunuz varsa iki uçağın da imkanı ve mümkünatı yok. bavul bekleme, alma, çıkma direkt +45 dk. sonra koskoca havaalanında bi de dış hatlar gelişten iç hatlar gidişe geçme süresi var, iç hatlar uçağında yapacağınız check in var, kesin yanar ist-ankara biletleri. check in deskleri uçuştan yarım saat önce kapanıyor bi de, onu düşünün. sizin sadece yarım saatiniz oluyor iç hatlardaki check in deskinde hazır olabilmeniz için. which means impossible.

edit: bavulunuz yoksa bile imkansıza yakın

kendi irademizle.
herkes artik uremiyecegiz desin sakin sakin sonumuzu bekleyelim

ikinci big bang.

kesinlikle zombili olsun isterdim. ara ara hayalini kuruyorum, o bile harika geliyor.

Ani ölümlerle gelsin isterdim. Zombi ya da başka türlü bir çatışma ortamı direk rahatça gözünü kapatıp uyuyacağın günün bile hayalini kurdurur. Ama bir hastalıktan dolayı toplu ölümler görünse, hastalık evresi geçince dünya bir avuç insanın, doğa yeniden özgür vs. Hoş olurdu.

nuh tufanı tarzı, retro bişiler.

nasılını bilmiyorum ama hemen gelsin, bi an önce gelsin çok bekletmesin.

binlerce kez zombi. bunu o kadar çok düşündüm ki, ilk alacağım eşyadan nereye gideceğime dair hepsini planladım. nolur olacaksa zombi olsun.

ikinci (bkz: gang bang)

Bulaşıcı bir testesteron salgını başlasın. Millet acayip azıp; birbirini sikerek öldürsün derim ben.

uzaylı istilası olsun la. yalnız şu amerikadaki kıyameti bekleyenlere ayar oluyorum. onlara daha bi değişik uzaklı saldırsın. direk bonba falan atsınlar.

uzaylı istilası olursa onda bile türkiye bölünür , uzaylılarla birlik olup karşıt görüşlüleri yok etmeye çalışırlar kesin, o yüzden o iş sakat bence.

@ground asddffsasgfjfjddsh

zombi istilası diyenler ilk kendilerinin öleceğinin farkında değil galiba :) hangimiz silah kullanabiliyoruz, spor yapıyoruz atik veya kuvvetliyiz? hepimizde şehirde yaşıyoruz aşağı yukarı.

bence güneş sönsün ve karadeliğe dönüşüp dünyayı yutsun.

Çoğalmayarak tükenelim.

ben evdeyken gelsin. işteyken zor olur diye düşünüyorum.

Herkesin götüne demir çubuk sokularak öldürüldüğü bir senaryo olsun.

Zombiler.

güneş sönsün.

sürekli enerji yaymaya senet mi verdi amk?

kira dahil 1000 lira.

tecrübe ile sabit.

bu konuda hiç bir şey bilmediğin anlaşılıyor. bence burdan alacağın güvenilirliği şüpheli bilgiyle hareket etme, kendine önce bir muhasebeci tut. sigortayı istememek gibi bir seçeneğin maalesef yok. ödemezsen devlet baba bir gün senden çatır çatır alır. o arada af maf çıkarsa bahtına. asgari ücretin gelir vergisi ve sigortayla birlikte işverene maliyeti 1400 TL civarındadır.

lisans ortalamam 2.7 idi, şimdi doktora yapıyorum :)

lisans ortalamam 2.01, doktora yapıyorum. bölüm sonuncusuydum.

ay kesinlikle lisanstaki çalışkanlık şey diil. hiç öyle düşünme. öyle lisansta çok kasan aşırı inek tipler de hoca olmasın zaten mümkünse. alanda iyi olmak için derslere girmenin ve sınavlardan ezberle yüksek notlar almanın şeyine inanmıyorum. bizim dönemde 4'e yakınsayan ortalaması olan saçma bi kız vardı bölüm birincisi, ev kızı oldu galiba şimdi. ben ayrıca o derslerden çok, okulu ekip gittiğim seminerlerden filan birikim yapmışımdır. gerçi ortalamam yine 3'ün üstündeydi ama öyle aşırı çalışkan olduğumu söyleyemiycem. lisansta milyon tane ders vardı ve hepsine ilgi duymuyodum mesela. yüksek lisansta zaten iyi olduğun, çalışmayı sevdiğin şeye yöneliyosun. y.l. öğrencisiyim ben de. ona bakarsan lisansı 6 senede bitirdim ya ben asldkfjd. neyse bu konuyu daha fazla şeyapmak istemiyorum. lisans tembelliğimin akademisyen olmamı engelleyeceğini hiç düşünmedim bile. çok saçma çünkü. akademi daha ciddi bi şey, oturup efendi gibi kitabını okuyosun, makale yazıyosun. lisans goygoy sonuçta. yeni bi şey üretme şansın kısıtlı bilmem ne. aman ne ilgisi var. zaten doktora için y.l. ortalamasına bakılır herhalde, başladıysan bi yere ordaki performansın önemli artık. hadi bol şans.

Lisansım açıköğretim sonra master yaptım şuan Doktorada 3.90 ortalamam var

@advocatusdiaboli

bazı üniversiteler istiyor bazısı istemiyor. genelde 2 - 2.5 üstü istiyorlar. doktora ile karıştırmış olabilirsin belki.

yüksek yapıp illaki hedefini öğretim üyeliği olarak belirlememelisin. okuduğun bölüm nedir bilmiyorum ama bazı özel sektörler alanlarında yüksek lisans isteyenleri görmüştüm. Bizim bi hocamız vardı. Hikayelerini bizle paylaşırdı ve bizden daha tembel ve zıpır birisiymiş öğrenciyken. zar zor mezun olduktan sonra artık ne olduysa adam doktorasını bile vermiş. Bu işler belli olmuyor. Ortalamam düşük benden bi bok olmaz düşüncesi çok yanlış.

Örnek veren arkadaşlar hangi bölüm bitirdi nereye kabul aldı biraz oraya da girse :)
Taktiklere açığız ayrca..

deve tüyü bel korsesi. en az ağırlıkla en önemli yeri korursun hacıabi.

al abi affetme. fiyat falan bilmem ama 1 tane mutlaka götür yanında kaliteli bişi. acemilikte bize verilenler artık koyun mu keçimi ne kokuyodu bilmiyorum ama ahır gibiydi kokusu.

yannız rengine dikkat et, kimi takıyor, illa ordunun kullandığı renklerde olsun istiyor.

al bence de.

termalden ziyade hasyün olanları tavsiye ederim.

askerlikte verdiklerini giydiğinde terleyince direk koyun gibi kokmaya başlıyorsun. bence dışardan aldığın 2 içlik olsun yanında

yünden şaşmayın hocam. o termal mermallerin çoğu hikaye.

gittiğin yere bağlı olarak izin vermeyebilirler.
bence hiç kasma gittiğin yerdeki askeri malzeme dükkanından alırsın.

bence al. gerçi askere giderken mümkün olduğunca sade gitmek gerek, çünkü nizamiyeden girerken zaten ne var yoksa atmaya çalışıyorlar. ben yine de içlik almıştım gerçi ama içime giyip gitmiştim :)

bi de rengi de sorun olabilir. benimki siyahtı ama hatırlamıyorum belki siyaha da izin vermeyebilirler gittiğin yere göre değişir.

ha bi de askerde verdikleri böyle kıldan gibi bişeydi. nefret ederim öyle kıllı kıyafetlerden. bu da aklında bulunsun.

özet olarak sen bi tane al giderken içine giy öyle git :) gideceğin yer baya soğuksa 2 tane al.

Decathlon'u da bir ziyaret etmenizi tavsiye ederim, ucuz ve kaliteli dağcı malzemeleri satılıyor orada da.

lafuma al
alt ust 100e geliyo leventte vardi bi magazada

Bu kadar para vermeye gerek yok bence.. Burada ki % 100 yün ürünleri incelemeni tavsiye ederim...

www.bulabilirim.com

Adam gercekten akp yi sevmiyor yani tarzini falan. En basitinden ataturk karsiti olduklarini bile herkes biliyor ve bu bile akpli degilim demelerine yetiyor ama cahilliklerini kurtarmiyor cunku gelismislik algisi ozellestirmeler ile dis borclar odenirken ic borcun yakinda taklalar attiracak olmasi onemli degil ya da bindigi ufacik motorlu 300.000 km deki arabasina ragmen duble yollar yapildi diye gelistik kabul ediyor. Cok sacma cumleler kurdum farkindayim ama ana fikir anlasilmistir

akpartililer, sosyal kültürel ve ekonomik açıdan düşük seviyede gibi bir yafta var. Bu yaftayı yememek için.

ayrıca akpartinin chp mhp gibi bir kemik kitlesi yok. bugün rte bıraksa akparti biter başka bir partiye verirler. aynı kişiler dün dp anap dyp sp vs verdi.

akpli değilim ama senin dediğine denk gelmedim. yani saklayan falan. ama şöyle bir şey var akp'nin yaptığı herhangi kötü bir şeyi söyleyince böyle böyle yaptı diye iki tür var; ya sessizliğe gömülüyorlar. kimse cevap vermiyor. ya da müslüman adamdan zarar gelmez muhabbetine giriyorlar. ortası yok. yani ben görmedim.

birde akp'lilerin ekonomik açıdan düşük olduklarına katılmıyorum. ama sosyo-kültürel açıdan olabilir. etraf ilkokul mezunu müteahhit kaynıyor.

aslında demek istediği şu; akp'yi sevmiyorum, ama diğerlerini daha çok sevmiyorum.

her chpli olmayana akpli damgası yapıştıranlar yüzünden ekstra açıklama yapmak zorunda kalıyorlar. ben de hayatımda chpye oy vermedim, hemen akpli yapıyorlar hiç bir şeyini savunmamama rağmen. görünüşten biraz da önyargı oluyo. yaftacı tosbağalar.

utaniyorlar biraderler.

aimdi bu adamlar paranin anasini aglatiyor caliyor dinime vatanami kufrediyor ben onlari destekliyorum demesi kolay mi.
degil tabi.
onun yerine ya akp kotu ama chp mhp daha kotu diyorlar.

he yavrum he canim.

(bkz: bunu bölüm başkanına sorsana delikanlı)

Gerçekten de istiyor. Zaten şu akşamki paralı programlara 150 kişi kadar başvuruyor, 30'u kabul ediliyor.

Bu arada İşletme Teknolojileri Yönetimi programı ortalama şartı aramıyor. Zaten MBA'e başvurmayanlar ona başvuruyorlar, çünkü MBA iki senelik tecrübe istiyor.

MBA'in ortalama sorusunu şu hocaya sorarak öğrenebilirsin. Programın koordinatörü o.
www.islmuh.itu.edu.tr

fiesta

burada tartışılacak bir konu yok!!!!!

fiesta tabii ki........

yılda kaç km yol yapıyorsun?
on bin üzeri ise benzinli araba almak baştan hata.

yilda 10000 anca yaparim maks 12000 falan olur ekstra bir yolculuğa cikarsak o da

yılda en az 6 binlira benzinli bindiğin için fark verirsin. Dizel al.
bende dizel satıyorum hatta :P.

anlayamadim 6bin tl olayini?

Yılda 6.000 tl fark vermeniz mümkün değil. Hatta yılda yakıt gideri olarak toplam 6.000 tl bile vermezsiniz 10.000 km'de. Dediğiniz kullanım miktarında benzinli daha mantıklı. Model olarak Fiesta tercihim olurdu.

Fiesta +1

fiesta +1

yılda 6.000 fark değil benzin parası vermeniz zor zira.

Ek olarak kafanızı karıştırmak gibi olmasın ama şu veriler ışığında i.imgur.com ben olsam 1.0 alırdım ki aldım :D Aynı beygir gücü, daha fazla tork, daha az vergi, daha az benzin

Edit: Rampada bayılıyordur o yea diyenin kalbini kırarım, varsa şekliniz cinnaha bekleriz asdfkhjlshh

1.0 karsi degilim ama 2500 daha fazla para istiyorlar ve ikinci elde biraz düşündürüyor.

distrowatch.com

xubuntu ve peppermint'ten daha da hafif ve hızlı olsun derseniz: help.ubuntu.com
Bahsettiğiniz uygulamaları çalıştıramayacak işletim sistemi yok zaten :)

elementary os

lubuntu +1

tabi ki mint

4.bp.blogspot.com

windows gibi aşağı yukarı

lubuntu 12.04

şirketin ünvanına bağlı. mesela xx inşaat ticaret bıdı bıdı ltd şti ise sen xx inşaat ltd şti yada xx ticaret ltd şti alamazsın. ama xx gıda ltd şti alabilirsin. anlatabildim umarım.

xxyapı olmaz, x yapı istanbul olur. ama olmayadabilir bazı durumlarda istisnalar mevcut diye biliyorum. yetkili bi abi daha iyi cevaplandırır.

zaten netten sorgulamanız gerekecek. unvan ile marka aynı şey değil, sorgulama işi unvan ile ilgili. marka tescili ayrıca yaptırılabilir.

tescil edebilirsin ama haksız rekabetten dava açabilirler sana karşı.

buradaki anahtar, ayırt edici olmak. yani senin markanın diğer markadan ayırt edilebilmesi lazım. eğer sence xxyapı ile xx yapı ayırt edilirse, olur. bence olmaz ama marka işinden anlayan vekillere sormanda fayda var.

ama ayırt etmeye yarayan, mesela soyadı xx yapı şeklinde tescil ettirirsen, olur. daha da güzel olur genelde.

marka vekilliği yaptım. olmaz. markayı kullanmadıklarına dair dava açmanız ve kazanmanız lazım. ancak ondan sonra marka olarak tescil ettirebilirsiniz.

ikinizin de yapı vb. aynı sektörde hizmet verdiğini varsayarak yazdım tabi bu cevabı.

wraith'in kardeşi falan mısın acaba :)

Ekşi de benim için başlık açmamışlar :( Herkesin adına başlık var benim başlığım yok :( Neden benim başlığım yok ?

hoş geldin fake kardeş.

yazarlığı yeni onaylanmış fake hesap şimdi de duyuruda :)

Ben gerçeğim fake değilim, kesinlikle gerçeğim.

Yani.

yaşın 15ten büyükse interneti falan bırakıp kendini geliştirmeye çalışmanı öneririm. sorduğun sorular 15 yaşından büyük birisi için fazlasıyla boş.

ben de caserio mu nedir onun kardeşi olduğunu düşündüm bu arada.

Yaşlandım artık :(

tövbe estağfurullah afedersin :(

ben de tanımıyorum. demek ki insanların gerçekten işine yarayacak bilgilerin veya düşüncelerin yok. boş yazıyorsun ve kız değilsin.

@fayfim,
insanların işine yarayacak bilgi yazabilmek için ne yapmak gerekiyor ? Ayrıca kızlar neden daha çok tanınıyor, kızlar çok bilgili mi oluyor ?

kızlar bebekleri, çocukları seviyor ama senin gibi kazık kadar adamların bebek kadar beyinleri varsa kendilerini rezil ediyorlar işte.

zorlama bence. aç tv'de pepe seyret.

olm sözlükte kaç tane yazar var. durduk yere seni niye tanıyalım ki? futbolcuların zeka türü kadar boş sorular sorarsan ancak mallar listesinde tanınırsın, haberin olsun.

(bkz: eşşeğin ziki)

ölme amacı ne amk

Daha aydınlatıcı cevaplar olsa ?

varlık felsefesi ile başla.

bana öğretilen, benim benimsediğim bir fikir var. her insan dünyaya bir misyonla geliyor. boş beleş vaktini doldurup gitmeye değil. ama bunun anlamı her insan dünyayı değiştirecek bir şeyler yapacak demek de değil. bu ne demek mesela, senin torununun torunu bir buluş yapar bir hastalığın, problemin çözümünü bulur, senin varoluş amacın o soyağacını yaratmaktır, torununu öyle bir toruna sahip olacak şekilde yetiştirmek, eğitmektir mesela. veya birine verdiğin ilhamla, ettiğin küçük bir yardımla, kelebek etkisi falan filan. yani amacının sonucunu, başarını (veya başarısızlığı) yaşarken direkt göreceksin diye bir şey olmayabilir sen sadece yaşarken yılmadan altyapıyı oluşturmaya, bunun yolunu yapmaya çalışacaksın.

ölme amacı? onu bilemedim. vaden dolar gidersin, intihar etmediysen şayet.

aşti'den ankaray'a (yani metroya) binip, kızılay'da ineceksin.
kızılay'da birine sorup, "koru" son durak olan metroya ücretsiz aktarma yapacaksın.
"beytepe" durağında ineceksin.
indikten sonra, okula giden ring otobüsler var. onlara binip kampüste ineceksin.

bir alternatif daha var,
aşti'den yürüyerek metro istasyonuna gidebilirsin. (ama hangi durak vardı aşti yakınında bilmiyorum.) kızılay'da aktarma yaptığın metronun bir durağı var diye hatırlıyorum aşti yakınında. ona binersen de, yukarıdaki gibi beytepe'de inip ringle okula geçeceksin.

aşti'den armada'ya yüreyeceksin. 10 dakikada varırsın. söğütözü durağı var. oradan metroya binip hacettepe durağında ineceksin. ondan sonra ya otostop ya da ring seferleri ile üniversiteye varırsın.

aşti kapıdan eskişehir yolu dolmuşlarına bineceksin. hacettepe köprüsünde ineceksin. sonra ringler ile içeri gireceksin.

Nerede yaşıyorsun? Fikir vermeye çalışayım ona göre.

Sehir?

Istanbul icin iftar vaktiyse ikitelli keresteciler sitesinde hem bulur hem yaptirirsin.

Tabla kısmı üç parça gibi gözüküyor, ayaklar eklemedir. Ama tablasını tek parça da yaptırabilirsin. Zor bir masa değil bu, marangozlar yapar. Hazırını bulmaktan daha kolay olur yaptırmak. Masif ahşaptan masa yaptırmak istiyorum de.

istanbulda değilim malesef. bu nedenle zorluk çekicem sanırım. bir de kaç liraya mal olur sizce bu?

o malzemenin adı, masif.

masif masa diye aratırsanız, birçok örneği çıkıyor.

ağacına ve işçiliğine göre fiyatlar o kadar değişir ki, hayret edersiniz.

örnek: urun.gittigidiyor.com

E hicbirisi.Baska care yoksa 2 tane yagli radyator olur.masa altina fanli isitici olur.ufo olmaz.

Klima en ekonomik

termostatlı fanlı ısıtıcı. belirli bir sıcaklığa gelince otomatik duruyor ve ufo ların aksine odayı gerçekten ısıtıyor.

yağlı radyatör hiç kullanmadım

elektrikli ne takarsan tak pahali olur. gazla ugrasmasi zor. portatif birsey olacaksa radyatörden sasma.

inverter klima diğer elektrikli ısıtıcıların hepsine kıyasla 3 kat daha fazla verimlidir.
ancak dış ortam ısısı eksi derecelere düşüyorsa klima çalışmayabilir.

bu

www.hepsiburada.com

veya diğer konveksiyonlu ısıtıcılar. ama özellikle bu.

1 Mayis 1977 gibi bir sey olurdu.

Birileri de o grubu öldürürdü.

katil olurdu. kesin bilgi yayalım.

ne sıkıntı olacak. en fazla muhabbetten biraz kopuk kalabilirsin eğer yeterince "girişken" değilsen. kola iç. ya da yemekle sadece su.

Sprite limon içiyorum ben içmediğim zaman

Kokteyl?

ben de kullanmıyorum alkol. pub tarzı yerlerde ilk tercih varsa limonata oluyor. siz restoran dediğinize göre yemek falan da olacağı için kola içebilirsiniz.

alkol almayan arkadaşlarım genelde soda-limon, soda-vişne falan içiyor benim. ya da elma suyu iç şarap sansınlar :P